Uluslararası Güçlü Ekonomilere Sahip Hükümetlerin, Üretimde Rekabetçi Olmanın, Ülkelerinin Geleceği İçin Kritik Öneme Sahip Olduğunu Fark Etmesiyle Bu Rekabetçi Üretim Farklılığını Yaratacak Teknolojilerin Üretime Adaptasyonunu Sağlamak Adına Kendi Projelerini Geliştirmeye Başlamışlardır.
Engin EREN – Satış Teknik Destek Müdürü
Alman hükümeti, üretim endüstrisinin yakın gelecekteki konumunu güvence altına alabilmek adına Endüstri 4.0 adında bir proje başlattı. Bu proje Alman hükümetinin ‘yüksek teknoloji stratejisi’ olarak 2011 yılında başlatıldı ve 2013 yılında geliştirilerek bir araştırma gündemine dönüştürüldü. Diğer ülkeler de bu projelere benzer içerikteki projeleri kendi bölgelerinde başlattılar. Örnek olarak Amerika Hükümeti Smart Manufacturing Partnership 2.0, Çin hükümeti Intelligent Manufacturing 2025, Kore hükümeti Manufacturing Innovation 5.0 ve diğer ülkeler de kendi projelerini yakın gelecekte başlatacaklardır.
Endüstri 4.0 nereden geldi?
Tüm bu projelerin farklı coğrafyalarda başlaması ile birlikte ortak amaç olan üretimde kalite, rekabet gücü gibi konular bu projelerin vurgulamış olduğu teknolojileri, kullanıcı rolündeki şirketlerin de gündemi haline getirdi. Bulunduğumuz coğrafyada sıkça karşılaştığımız Endüstri 4.0 inisiyatifinin nereden geldiğini sorgulayacak olursak, sırasıyla Endüstri 1.0’dan başlamamız gerekmektedir. İlk Sanayi Devrimi, diğer adıyla Endüstri 1.0, 18. yüzyılda görüldü. Suyun gücünden faydalanan mekanik sistemler bulundu, buhar gücü gittikçe daha fazla kullanılmaya başlandı ve makineler için çeşitli araçlar geliştirildi. Daha sonra 1870 yılında elektrikle çalışan ve bir montaj hattı bulunan ilk üretim hattı kullanıldı ve bu da bizleri ikinci sanayi(Endüstri 2.0) devrimine götürdü. Üçüncü sanayi devrimi olan Endüstri 3.0 ise 1969 yılından itibaren yaşanmaya başladı. İlk Programlanabilir Mantıksal Denetçi (Programmable Logic Controller-PLC) üretimin otomatikleştirilmesi için üretim hatlarında kullanılmaya başlandı.
Endüstri 4.0 ise, bir sonraki sanayi devrimini tanımlamak için kullanılıyor. ‘Nesnelerin interneti(IoT)’ veya ‘Endüstrideki Nesnelerin İnterneti (IIoT)’ olarak da bilinen bu devrim, akıllı bir fabrika vizyonuyla bugünkü üretimin teknolojik değişimini tarif ediyor. Bugün bilinen durumdan çok daha karmaşık sistemleri yönetebilen bir fabrikanın oluşturulabilmesi için, bilişim, gömülü sistemler, üretim, otomasyon teknolojisi ve makine mühendisliği alanlarındaki inovasyonlar bu yeni sürecin gelişimini sürüklemektedir.
Örnek olarak cep telefonlarının hayatımıza girişine bakacak olursak 90’lı yılların başında bir telsiz büyüklüğünde hayatımıza girdiğinde hiç kimse büyüklüğünü önemsememişti. O dönemde en önemli konu her an ulaşılabilir olmaktı. Ancak yıllar geçtikçe en küçüğü en iyisidir anlayışı ile ortalama insan parmaklarının basamayacağı kadar küçük tuşlu telefonları gördük. Sonrasında telefonlar, kendisinden beklenen konuşma ana özelliğinin yanında mesaj gönderme, fotoğraf çekme ihtiyaçlarını daha iyi karşılayacak daha büyük ekranlara ihtiyaç duydular ve büyümeye başladılar. İnternet’in telefonlarda yaygın olarak kullanılabilir olması ve sosyal ağların gelişimi ile birlikte de akıllı telefonlar gündelik yaşantımızın olmazsa olmaz bir parçası haline geldi.
“Sanayideki değişim hızı tüketici elektroniğindeki değişim hızını yakalayamıyor”
Akıllı telefonlarla hayatımıza giren IoT daha yolun başında olsa da, daha şimdiden peşinden birçok sektörün ve ürünün gelişmesine katkı sağladı. Endüstri 4.0 (IIoT) ise henüz yeni bir kavram ve sanayideki değişim hızı tüketici elektroniğindeki değişim hızını yakalayamıyor. Şirketlerin bu anlayış çerçevesinde üretimlerini daha kaliteli ve rekabetçi yapabilmesi için öncesinde atmaları gereken bazı adımlar bulunmaktadır. Bunları kısaca özetleyecek olursak; ilk olarak bu anlayışa tüm şirket çalışanlarının, öncelikli olarak üst yönetimin, sahip çıkması ve gerekli yatırım bütçelerinin ayrılması. İkinci olarak ise, Endüstri 4.0 yaklaşımı ile üretim tesisinde oluşturulan tüm verilerin güvenli ortamda depolanması ve dışarıdan gelecek bilgi hırsızlığı ya da bozucu saldırılara karşı gerekli teknolojik tedbirlerin alınmış olması. Son olarak ise, bu yeni teknolojiyi geliştirebilecek ve kullanabilecek insan gücüne sahip olunmasıdır.