Metal Dünyası

Çelik

Demir

Maden

Alüminyum

Döküm

E-Dergi SEKTÖRLER HABERLER ÜRÜN TANITIMLARI TEKNİK YAZILAR DOSYALAR RÖPORTAJLAR BAŞARI HİKAYELERİ UZMAN GÖRÜŞÜ YAZARLAR FUARLAR ETKİNLİKLER PROFİLLER Editörden Künye YAYIN KURULU ARŞİV ABONELİK İLETİŞİM
Madencilik faciaları kaçınılmaz mıdır? Madenleri kapatmak ilkellik değil midir?

Okan Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Maden Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Ali Kahriman, ülkemizden son aylarda yaşanan maden facialarıyla ilgili çarpıcı değerlendirmeler yaptı. “Çoban madenciliği”nden “bilimsel madenciliğe” geçilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Ali Kahriman, “Ülkelerin gelişmişlik seviyelerini  belirleyici en önemli unsur, yer altı varlıklarını katma değere dönüştürmeleridir. Bu olgunun farkında olan Cumhuriyetimizin kurucu iradesi de bu yönde hamleler yapmış ve o yıllarda ulusal gelire madenciğin katkısı yüze 25-30’lar seviyesine ulaştırılmıştır. Stratejik planlamalara dayanan üretim politikaları geliştirilmeksizin, günü birlik yaşanan olumsuzluklardan hareketle bu kaynaklarımızın üretiminden vazgeçmek; egemenliğimizden, özgürlüğümüzden, bağımsızlığımızdan vazgeçmekle eşanlamlıdır” diye konuştu.

 

 
Soma ve Ermenek’te yaşanan maden facialarını değerlendiren Okan Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Maden Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Ali Kahriman’ın yazısı:
 
Soma ve Ermenek’te yaşanan  facia sonrası gerek yetkililerde gerekse bazı diğer kesimlerde dile getirilen maden ocaklarını kapatarak çözüm üretme düşüncesi maalesef 150 yıl önceki teknoloji ve bilim seviyesinde bile söz konusu olmamıştır. Tüm dünyada,  bir yandan iş sağlığı ve güvenliği önlem ve ekipmanına yatırım yapılırken, öte yandan da üretim yöntemlerinde  ileri teknoloji ürünlerine, yeraltında insansız robotik sistemlere geçilmiştir. Özetle bir yandan üretim kapasiteleri olabildiğince artırılırken aynı zamanda kullanılan insan gücünde önemli düşüşler sağlanmıştır. Bunun sonucunda, günümüzde madencilik de emek yoğunluğu en aza indirilmiş sektörler arasına girmiştir. Kişi başına yarım ton/yevmiyeden 20 ton/yevmiye kömür üretimi seviyesine ulaşılmıştır. Bunun sonucunda da, ağır ve tehlikeli işler kapsamında olan yeraltı işletmeciliğindeki iş kazalarında da üretim değerlerine göre önemli azalmalar olmuştur. Doğal olarak,  Dünyada yaşanan bu gelişmeler ülkemizde de yansımalarını bulmuş olmalıydı. Bunun için de gereken politikalar geliştirilerek stratejik planlamalarla uygulamaya konulmuş olmalıydı. Son on yıl içinde yaşanan Bursa, Balıkesir, Elbistan ve Zonguldak ve son olarak da Soma’daki facia boyutundaki madencilik kazaları, ne yazık ki bu konuda bir çelişki olduğunu gösteriyor.
Öyleyse eğitim-öğretim-istihdam-iş güvenliği, üretim ve verimlilik politikalarımızda önemli açmazlar, ihmaller ve vurdumduymazlıklar var demektir. Her şeyden önce madenciliğin ilk yatırım maliyeti yüksek kurumsal girişimin ve oldukça profesyonel yaklaşımların esas alınması gereken, yeraltındaki seçilen üretim yöntemleriyle jeolojik belirsizliklerin ve çevresel unsurların maliyete yansıtıldığı bir sektör olduğu açıktır. Nitekim tüm dünyada da bu sektörde egemen olan yapının, finansman sorunu olmayan çokuluslu dev şirketler ve kamu ağırlıklı iktisadi kuruluşlar olması herhalde bu gerekçelerden olmalıdır. Ülkemizde ne yazık ki son 30 yılda uygulanan ekonomik politikalar sonucunda bir yandan devlet yatırımdan çekilirken öte yandan özel girişimlerin bu kapasiteye uygun olarak madenciliğe girişi sağlanamamıştır.
 
Yaşanan Ermenek ve Soma faciasından dersler çıkarılırken, öncelikle Üretim sistemlerinde bilimsel ve teknik yaklaşımlarla insan unsurunun etkisinin en aza indirecek yöntemlerin uygulanıp uygulanmadığına bakılması gerekiyor. Aynı bağlamda iş kazalarının; iş analizleri, iş kimliği ve iş gerekleriyle eğitimin bir fonksiyonu olduğunun bilinciyle gerekli yönetim ve organizasyonun bu esasa göre yapılıp yapılmadığını, iş görenlere örgüt kültürü ekseninde örgütsel davranış kazandırılıp kazandırılmadığını da sorgulamak gerekiyor. Aynı seviyelerde teknolojilerin uygulandığı farklı ülkelerdeki iş kazalarının değerlendirmelerinde yukarıda ifade edilen basit bilimsel yaklaşımın sosyokültürel unsurlarla beslenip beslenmediği de tartışılacak unsurlar arasındadır.
 
“Çoban Madenciliği”nden “Bilimsel Madencilğe” geçilmelidir.
 
Maden işyerlerinde bir daha bu nevi faciaların yaşanmaması için SİSTEMSEL bir yaklaşımla kısa, orta ve uzun vadede alınması gereken önlemleri kısaca şu şekilde özetleyebiliriz:
 
• Madencilik rejimimizin yeniden yapılandırılarak uygulanmakta olan çağdışı ”Çoban Madenciliği” sisteminden “BİLİMSEL MADENCİLİK” modeline geçilmelidir. Bunu sağlayacak finansal ve hukuki düzenlemelerin oluşturulacak bir uzmanlar kurulu kurulmalıdır.
•  Tüm kömür havzaları jeolojik, teknolojik, madencilik yöntemleri yönünden yeniden değerlendirilmeli üretim yöntemi seçiminden teknoloji ve kapasite seçimine kadar bir mastır plan bağlamında ele alınmalıdır.
•  Üretim hedefleri yeniden tanımlanarak uygulanabilecek mekanizasyon ve otomasyon seviyeleri belirlenmeli ve aşamalı olarak uygulanmalıdır.
• Grizu patlamasına neden olan metan gazının aslında bir enerji kaynağı olduğundan hareketle özellikle örselenmiş, göçertilmiş eski kazı alanlarının olduğu formasyon ve zonlar başta olmak üzere gerekli etütler yapılarak metan drenaj ve kaptajı yapılmalı ve enerji üretimine kazandırılmalıdır.
•  Maden yasasında gerekli düzenlemeler yapılarak finansman sorunu olmayan kuruluşların sektöre kazandırılması sağlanmalıdır.
• 60-70 yıl önceki teknik eleman yetersizliği olan dönemden kalma fenni nezaretçi yönteminden vazgeçilmeli, her üretim biriminden sorumlu 3 iş güvenliği uzmanlık sertifikasına sahip maden mühendislerinin tüm vardiyalarda (asgari işçi çalıştırma sayısına bağlanmaksızın) çalıştırılması sağlanmalıdır.
• Her bir üretim birimi için risk analizlerine dayalı iş güvenliği ve acil eylem planları hazırlanmalı, koruma politikaları geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.
• İşletmelerde çalıştırılan tüm personel, mesleki yeterlilikler çerçevesinde yapılacak iş analizi, iş gerekleri ve iş kimliği tariflerine uygun olarak hizmet içi eğitim programlarına tabi tutularak sertifikalandırılmalıdır.
• Yeni istihdam edilecek elemanların mutlaka mesleki teknik eğitimli olmaları, ergonomi ve işyeri koşullarına uygun oryantasyon eğitimleri sonrası hizmete sokulmaları sağlanmalıdır.
• Maden işletmelerinde örgüt kültürü ve örgütsel davranış modelinin oluşmasını engelleyen taşeronluk gibi geçici modellerden kaçınılmalıdır.
• İhale ve üretim maliyetlerine jeolojik, tektonik, çevresel belirsizlik unsurlarının katılmasını esas alan yaklaşımlar belirlenmelidir.
• Merkezi denetim sistemi gözden geçirilmeli, uzman maden mühendislerinden oluşan bölgesel modele geçilmelidir.
• Grizu başta olmak üzere tüm zararlı gaz ve tozların tespiti için erken uyarı ve otomasyon esaslı modern ekipmanlar kullanılmalı, risk değerlemesine uygun alarm sistemleri hem yeraltı hem de yer üstü kumanda merkezlerine yerleştirilmelidir.
• Meslek odaları ve sendikalara iş güvenliği uygulamaları konusunda denetimi de kapsayan yetki ve kaynaklar sağlanmalıdır.
• İş sağlığı ve güvenliği önlemlerini teşvik eden mali düzenlemeler yapılmalıdır.
• Tüm bu faaliyetleri yönetecek bir Madencilik Bakanlığı veya Müsteşarlığı kurulmalıdır.
 
Özetle, gelinen bu noktada teknik, ekonomik ve güvenlik yönünden yeterlilik arz edecek olan, usulüne uygun, kayırma anlayışından uzak, hiyerarşik ayrıcalıkların olmadığı  bir özelleştirme ya da sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde gerçekleştirilecek bir özerkleştirme; yıllardır kaderine terk edilmiş, dışa bağımlı enerji politikalarımızın alternatifi olan kömür varlığımız başta olmak üzere tüm yer altı kaynaklarımız için bir çıkış olacaktır.
 
Paylaş Tweet Paylaş
2239 kez okundu
En Çok Okunanlar Son Eklenenler
Döküm Demir / Çelik Otomotiv Sanayi
YAYIN AKIŞI
FACEBOOK
TWITTER
INSTAGRAM