Metal Dünyası

Bir var mış, gökten bir taş düşmüş;
Yaklaşık 2 milyon yıl önce Tanzanya’nın kuzeyinde Olduvai Gorge’da ilk kesici aletler Oldowan taşları markası ile üretilmiş ve pazara sunulmuş. Ustalar, kesici alet olarak kullanılan bu aletlerin yapımında volkanik kayaları kullanmış…

Sonra gökten ilk davetiye düşmüş;
M.Ö 39000’de İspanya’nın El Castillo Mağarasında “Ellerimiz” sergisi açılmış, duvarlardaki inanılmaz eserler, demir oksit ve karbon esaslı pigmentleri hayvan yağları ile birleştirip ürettikleri boyaları, hayvan kıllarından yaptıkları fırçalarla gözenekli duvarlara resmeden sanatçılara ait imiş…

Bir daha varmış;
İlk seramik heykel sergisi Çekoslovakya’da M.Ö. 24000’de açılmış. Hayal gücü bilgi ve teknoloji ile bütünleşmiş ve sonunda kemik tozu, kil ve hayvan yağının yüksek sıcaklıkta güzel bir kadın figürüne dönüşmüş. Bu serginin perde arkasındaki yüksek sıcaklık fırın teknolojisinin yaratıcılarının zekası alkışlanmaya değermiş…

Hayat, İsrail’de M .Ö. 3500’ de dövme, hassas döküm ve haddeleme teknolojisinin geliştirilmesi ve bakır aletlerini, aynı yıllarda dünyanın başka bir yerindeki hayalperest Sümer’lerin ilk yazılı tabletlerini sergilemesi ile devam etmiş…

Hititler ise M.Ö. 1600’de Hattuşaş’ta bilgi ve teknolojide bir adım daha ileri gitmiş, demir esaslı ürünlerle savunma teknolojisini başka boyuta taşımışlar… 

İnsanın başrolünü oynadığı bu yaşanmışlıklar bir masalın parçası değil, hayatın kendisidirler. O yüzden insanın hayat dediği bu serüvende “bir yok muşlar”a yer yoktur. İnsan, birbirinden ayrı yerlerde, yurtlarda, şartlarda hayallerini, kendisine lütfedilen keskin zekasını, öğrenme ve uygulama yeteneğini kullanarak yeniliklerle buluşmuştur, buluşacaktır. 

İnsanın varoluş serüveni; sorgulamaları, hayalleri ve ihtiyaçları ile başlayıp öğrendikleri ile devam eden ve yeni sorgulamalara evrilen sonsuz bir döngüdür. Bu döngüde inovasyon aslında soru sorup çözebilen insan aklının yolu, ilkesidir. 

İnovasyonu ilke edinen insan, yaşam ile imtihanında ihtiyaçlarını karşılarken önce doğadaki malzemeleri tanımış, onları seçip, kullanmış ve bu malzemelerin özelliklerini değişik prosesler ile değiştirmeyi düşünüp bu prosesleri geliştirmiştir. İnsanlığın Oldowan taşlarından günümüzde grafen ve aerojellere yolculuğunda inovatif olma ilkesinin rolü büyüktür. 

İnovasyon, bugün keşfedilmiş bir değer değildir. Milyonlarca, binlerce yıl öncesinde de varolmuştur. Bugün “inovasyon”a konuşmalarında yer verenlerin çabaları aslında zihinlerinin tekrar açılmasından daha öte değildir. Bu durum, unutulan ve haksızlık edilen bir dostla tekrar muhabbettir. Bu muhabbet bir kahve içimliği kadar kısa da sürebilir veya yeni mutlu yaşanmışlıklar üretecek, hayata ömür boyu değer katacak kadar da uzun ve sürekli de olabilir. 

Her müze ziyaretimde, okuduğum her tarih kitabında hep kendimi o olayları yaşayan, o eşyaları yapan insanların yerine koyar nasıl düşündü, nasıl karar verdi, neden, nasıl yaptı ve ne hissetti diye düşünür hayretler içinde kalır ve hep büyük bir hayranlık hissederim. Benim için müzelerdeki her eşya, tarih kitaplarındaki her olay paha biçilmez bir yaşanmışlık, bilgi ve teknolojiyi mirasıdır. Düşünün, bu miraslar doğru zamanda, doğru şekilde tam olarak transfer edilmiş ve insan o bilgi ve teknolojilerden öğrenmiş olsaydı günümüz teknolojisi bu seviyede mi olurdu? 

Hayat denilen serüvende ilkelerinizden birinin her zaman inovasyon olması dileğiyle…